23 Şubat 2013 Cumartesi

Sınav


YGS’ye sayılı günler kaldı. Sınav hayatımın büyük(oldukça büyük) bir bölümünü kapladığı için son günlerde bana tuhaf tuhaf şeyler olmaya başladı. Mesela en son “İki ay kalmış sınava.” demiştim ve bugüne geldik. Arada neler oldu hatırlamıyorum bile. Zaman çok hızlı geçti. Sonra arkadaşlarım da değişmeye başladı. Bütün gün sadece şunları konuşuyoruz: Kaç soru çözdün? Bak saat kaç oldu hala soru çözmedik(saat o sırada sabah  9) Şu üniversitenin hazırlığı var mıymış? vs.vs. Bunu dershane öğretmenlerimiz de fark etmiş olacak ki dershaneye bir psikiyatrist  getirttiler. Çok rahat biriydi, bize “Yapamadığınız yerde bırakın.” dedi. Bütün konuşmasının içinden o cümleyi çekip aldım ve o gün eve gittiğimde ders çalışmadım. Yani bugün bu yazıyı yazabiliyorsam o psikiyatrist sayesindedir :D:D
Geçen dolabımı yanlışlıkla kalemle çizdim “Seneye temizlerim bu sene sınavım var.” dedim :D Sınav psikolojisinin beni etkilediği pek çok nokta daha var. Mesela ütü yapıyorum, ütülemekte zorlandığım bir yer olduğunda “Bunu boş bırakayım, ütü bittikten sonra geri dönerim.” diyorum :D

Kitaplığıma şöyle bir baktım da, çok fazla tamamlanmamış kitabım var. Biraz cimriyim, “O kadar para verdim kitaplara, boşa gitmesin.” diyerek -LYS’de mat-1 ve tarih karşıma çıkmayacağından dolayı- mat-1 ve tarih kitaplarımı bitirmeye karar verdim. Geçen gün 240 sayfa tarih çözdüm (içerisinde alan testleri de vardı, onlar hariç) cimriliğe bakar mısınız :D
Kitap piyasası var işin içinde. Bir kitap alınca o konuyu hallederim sanıyorsun. Fen çalışmak için kolları sıvadığımda ilk işim gidip kitap olmak oldu, evde eski fen kitaplarımın olmasına rağmen. Şu an evde çok güzel yatıyor bütün fen kitaplarım. Yani sınavlara hazırlık kitapları tüketim çılgınlığına dahil olmuş durumda.
evet arkadaşlarım da abarttığımı söyledi.

Yazımdan rahatmışım gibi bir izlenim çıksa da aslında hiç öyle değilim. Hafta içi sabah 7 de evden çıkıyorum, akşam 8 buçukta dönüyorum. Bir perşembe öğleden sonra boşum, o zaman da çantamı sırtlanıp kütüphaneye gidiyorum. Hafta sonu zaten dershanem var, ondan önce ya da sonra hep bir sınav ya da etüt oluyor zaten. Hal böyle olunca eve gittiğimde akşam ayağıma kramplar giriyor ama ne yaptığımı, ne için yaptığımı biliyorum, içim rahat olduğu için bu tempodan şikayet etmiyorum.

Açıkçası kendimi sıkacak, yüzümde sivilceler çıkartacak kadar bir aile baskım yok. Ama 7. sınıftan beri bunun için hazırlanıyorum, 4 yıldır çok güçlü rakiplerimin bir okulda okuyorum. Okulda her ortak sınavdan sonra sıralama yapıyorlar, her sene sonunda da çarşaf çarşaf okulun genel sıralaması asılıyor. Bazı hocalarımız listenin sonundakileri sınıfın ortasında rezil etmekten hiç gocunmuyor(O stres yüzden sınavlardan önce kusanlar bile var okulumuzda.)
 9. sınıftan beri “Siz şöyle çocuklarsınız, şuralara şuralara gitmelisiniz.” deniliyor bize zaten, sınavlardan önce bunlardan kaçarımız yok. Yani annemin “çok çalışıyorsun” demesiyle geçecek bir baskı değil. Ayrıca sadece okulun baskısı yok üzerimde kendi kendime de gayet iyi baskı yapabiliyorum. Sonuçta bu kadar çalışıyorum, dershane ve okul için saatlerce yol gidiyorum, dershaneye bu kadar para ödeniyor, dolayısıyla deneme sonuçlarım istediğim kadar iyi gelmediğimde kendimi ilk ben sorguluyorum. Bazen geçekten uyuyamıyorum. “Ya istediğim yeri kazanamazsam?” diye düşünüp yatağımdan kalktığım oldu. Bazen “zaman geçiyor” diye kalkıp test çözüyorum. Senenin başında daha zordu, şimdi alıştım sayılır :D

Aslında ders çalışmaktan zevk alıyorum. Geçen seneye göre çok daha yorucu bu sene ama çok daha mutluyum. Belki de bir şeyler için çabalama, bütün gücünü ona verdiğini bilmek bana bir mutluluk veriyordur. Boş boş yatmak bana göre sanıyordum, değilmiş :D Bu dönemin böyle geçeceğini 9. sınıftan beri biliyordum. Okuldan görünmeyen 12’ler, mezunların gittiği üniversiteler hep bu günlerin sinyalini veriyordu. O yüzden pek yadırgamıyorum ya da çalışmanın bir sınırı olduğunu düşünmüyorum. Yani diyelim ki 10 saat çalıştım “Bugün yeterince çalıştım.” demek gibi bir lüksüm olmadığını biliyorum. Bunu çalışma kampında daha da iyi anladım.

İlk gün hepimiz 600, 700 soru çözdük. Yeterince iyi değil mi? Fotoğrafta 1530 soru çözmüş görünen biri var. İşte bu bizi çilden çıkardı. İlk gün 1000 soru çözmüş olan arkadaşım bile 1530 sorunun bir günde çözünülemeyeceğini savundu. İkinci gün hepimiz çok daha fazla çalıştık, soru sayılarımızı arttırdık.  Sonradan bunun “alfa bireylerinin kendilerinden daha baskın ve istilacı lider tür karşısında…” ile başlayan tuhaf bir açıklama duyduk. Yani ilk gün kimse 1530 soru çözmemiş, bu bizim tepkimiz ölçmek için oluşturulan bir parametreymiş. İlk gün yeteri kadar soru çözdüğümüzü ve sınıra geldiğimizi düşünüyorduk ama ikinci gün bunun üzerine çıkmanın imkansız olmadığını gördük.

Sonra Antalya'ya gittik dershanecek ve bu manzarayla karşılaştım. O test kitabını oraya özellikle koymadım, arkadaşım yemeğe bile elinde kalemle testle geliyordu.
lezzetli görünüyor
arkadaşım valizini açtı ve
 Bir de ne yapamayacağını bilemeyen MEB'le uğraşıyoruz. MEB sayesinde okuldan gelecek olan 70 puanın 20'ye düştüğünü söylemiş miydim? Bu nedenle oldukça kırgınım ama kızgın olmamalıyım. Şu anda ne sisteme kızacak ne de matematik için "bunlar bizim hayatımızda ne işe yarayacak"  diyecek vaktim var. Ben test çözmeye gidiyorum. 

0 yorum:

Yorum Gönder